Dolar 34,9466
Euro 36,7211
Altın 2.977,22
BİST 10.125,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 10°C
Yağmurlu
Bursa
10°C
Yağmurlu
Paz 8°C
Pts 10°C
Sal 12°C
Çar 13°C

Yardımseverliğin böylesi

Yirmili yaşlarda bir arkadaşım dil eğitimi almak için yurtdışına gidecek. Ancak oldukça endişeli. Bu konuda tecrübeliyim ya fikir almak istemiş.

Yardımseverliğin böylesi
6 Nisan 2011 00:11
A+
A-

Yirmili yaşlarda bir arkadaşım dil eğitimi almak için yurtdışına gidecek. Ancak oldukça endişeli. Bu konuda tecrübeliyim ya fikir almak istemiş.

Kafasındaki kapkara düşünceleri yok etmek kolay olmadı. “Düşüp bayılsan bir kişi yardımına koşmazmış”,  “Hele de Türk isen baştan kaybediyormuşsun”, “Tek başıma ne yaparım oralarda?”  deyip durdu.

Yıllar önce ben de benzer düşüncelerle İngiltere’ye gitmiştim.

Bizim zamanımızda soracak kimse yoktu. Şimdi öyle mi? İnternete gir, yaz arama motoruna: “Ağabeyler, ablalar, İngiltere’ye gideceğim bu millet iyi midir? Beni ne bekliyor orada?” diye mutlaka cevap veren olur. Ama doğru, ama yanlış…

Bırakın interneti şimdiki kadar yurt dışına gidip gelen de yoktu o yıllarda. Birkaç kuşak öncesi işçi olarak çıkan gurbetçilerden öğrendiklerimizle merak ettik başka dünyaları. Onların ezilmişliğinden olsa gerek gittikleri memleketin güzelliği dışında pek olumlu bir şey duyduğumu hatırlamıyorum.

Öyle olunca da kolay olmadı düşünceleri değiştirmek. İnanmışız bir kere: İngilizler şöyle, Almanlar böyle diye. “Türküm deyince kafalarını çeviriyorlar,” “Ölüyorum desen bir yudum su vermezler,” derken yıllardır aynı ezberi tekrar edip durmuşuz.

Bunda çocukken okutulan tarih kitaplarının da etkisi yok değil. Hatırlayın, düşman hep yabancıdır. Yani Türk olmayan herkes.

Oysa biliriz ki yabancılardan değil en çok kendi vatandaşlarımızdan çekmişizdir. Hatta akrabalarımızdan. Şiddete maruz kalanlar, faili meçhul cinayetlere kurban gidenler, tecavüze uğrayanlar, dolandırılanlar, soyulanlar yabancılardan değil aynı milletin çocuklarından çekmiştir.

Yıllardır pek çok ülkeye seyahat ettim. Bu söylenenleri doğrulayacak bir şeye rastlamadım. Her milletin iyisi de var kötüsü de. Sanırım bu, bize, düşüncelerimize, davranışlarımıza, tutumuza bağlı olsa gerek.

Beni çok şaşırtan bir anımı anlatayım.

Yaşadığım o olaya kadar Amerikalı deyince filmlerin etkisinden olsa gerek, aklıma soğuk yüzlü, mesafeli duruşlu, bencil ve her fırsatta “Biz Amerikalıyız!” diye bağıran tipler gelirdi.

Genelleme yapmak doğru değilmiş. Nasıl onların atletik yapılı, yakışıklı ya da manken gibi güzel olduklarını düşünüp yanılıyorsak bu da öyle. Neredeyse yüzde yetmişi obez çünkü.

Los Angelas’a gitmiştim beş veya altı yıl kadar önce. Bir akşamüstüydü. Disneyland dönüşü otobüs bekliyordum. Hava serindi, yağmur yağıyordu ve otobüs bir türlü gelmek bilmiyordu.

Sadece ben ve otuzlu yaşlarda bir kadın vardı durakta. Bekleşip duruyorduk. Üşümüştüm. Herhalde ondan olsa gerek kadının üzerindeki mont ilişti gözüme. Öyle sıradan beyaz bir mont işte.

Ancak itiraf etmeliyim ki bir ara,“Keşke şöyle ince bir şey alsaymışım yanıma,” diye içimden geçmedi değil. Ama sadece kısa bir süre. Çünkü üşümekten daha fazla beni endişelendiren bir şey vardı. Otele bir an önce dönmem gerekiyordu. Yabancı bir ülkede, hele de Amerika’da geç saatlere kalmamalıydım.

Bunları düşünürken kadına yaklaştım; otele gitmenin başka bir yolu var mı diye öğrenmek için konuşmaya başladım. Oradan buradan derken sıcak bir sohbet gelişti aramızda. Öğrendim ki başka da bir yolu yokmuş gitmenin, otobüsü beklemekten başka…

Tesadüf aynı istikamete gidiyorduk. Muhabbetimiz yol boyunca devam etti. Seyahatim için işe yarar epey şey öğrenmiştim. Konuşa konuşa vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Bir süre sonra, durakta ineceğini söyledi. İyi bir tatil ve bol şans diledi sımsıcak gülümsemesiyle.

Buraya kadar her şey bildik gelebilir. Ancak beklemediğim ve daha önce hiç yaşamadığım bir şey oldu.

Tam inmek üzereyken çantasını yere bıraktı. Üzerindeki montu çıkardı alelacele elime tutuşturdu. Şaşkın bakışlarım üzerindeyken apar topar indi otobüsten. Üşüdüğümü anlamıştı ve montunu bana vermişti, üzerinde kısa kollu bir tişörtle kalmak pahasına.

Bir elimde mont, şaşkın bakakalmıştım ardından. “Buna senin daha çok ihtiyacın var,” diye bağırdı. “Teşekkür ederim,” diye seslendim birkaç kez. İnsanlar gülümseyerek bize  bakıyordu. Tıpkı bir filmin son karesi gibiydi. Seyirci tarafından coşkuyla alkışlanan…

Hala hatırladıkça hayrete düşerim, böyle bir şey nasıl oldu? diye. Kendi ülkemde görmediğim bu iyiliği nasıl sunmuştu elin Amerikalısı.

Buradan bir kez daha teşekkür ediyorum ona. Kitaplar dolusu söze bedel davranışı için. El sallıyorum adını bilmediğim o kadına…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?