Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 21°C
Az Bulutlu
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Paz 21°C
Pts 26°C
Sal 27°C
Çar 23°C

Yalnız ve yabancı

Yalnız ve yabancı
7 Haziran 2010 10:07
A+
A-

Sevgili okurlar, uzun zamandır yazmıyordum, bu haftanın esintileri sinemadan…
Emre, yirmili yaşların başında, doğuyu hiç görmemiş, Denizlili bir öğretmen.
Eğitim Fakültesi’nden mezun olur olmaz Demirci Köyü’nün yolunu tutar. Bir bavul eşyayla gelir köye. Okul bitişiğinde suyu akmayan, tek odalı harap lojmana yerleşir.
Medeniyeti hatırlatan tek şey cep telefonudur. Emre, her gün anasıyla telefonda konuşur, ona dert yanar. Böyle bir yere geleceği hiç aklına gelmemiştir. Yoksulluğun, geri kalmışlığın bu kadar sert olacağını düşünmemiştir.  
Evde su yoktur, elektrikler sık sık kesilir, yollar kapanır… En önemlisi ise dil problemidir. Öğrencilerin hepsi Kürtçe konuşmaktadır. Zaten köyde Kürtçe konuşulmaktadır. Büyüklerden Türkçe bilenlerin de şiveleri çok zor anlaşılmaktadır.
Deftersiz, kalemsiz gelenler vardır sınıfa. Zamanında okula gelmeyenler… Devamsızlar… Çoğu aileleri pamuğa, tütüne gittiğinden okula gitmek yerine evde kalan kardeşine bakmakla yükümlü çocuklardır. Zaten okula devam etseler bile dilinden anlamadıkları için ve ne yapacaklarını bilmediklerinden sıkılıverirler.
Öğretmen, velileri çağırır onlarla konuşur. Hepsi son derece saygı gösterirler genç adama. Ve hak verirler…
Ancak görülen odur ki, ellerinden fazla bir şey gelmez, memleketin gerçeğidir evlerinde akıp giden Kürtçe hayat…
Çocukların bir senelerini okuma, yazma ve Türkçe konuşmaya ayırır genç öğretmen. Sene sonunda ancak birkaçı gördüğünü okuyabilir. Tabii anlamını bilmeden…
Bir kelime Kürtçe bilmeyen çiçeği burnunda idealist bir ilkokul öğretmeni ile hiç Türkçe bilmeyen öğrencilerin bir öğrenim yılına sığdırılmış öyküsü anlatılıyor, ‘İki Dil Bir Bavul’ adlı filmde.
İki genç belgesel yönetmeni, Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan tarafından yapılmış film küçücük çocuklara okuma yazmayı yabancı bir dilde öğretmeye çalışmanın ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor. Bu gerçeğin ülkemizde var olduğunu trajikomik bir dille anlatıyor.
Öğretmenin yalnızlaşması ve yabancılaşması çok iyi dile getirilmiş. Çocukların ise saflığı… Onlara bir şeyler öğretmenin tam zamanı diyor insan. İşte gerçek öğretmenlik bu değil midir?
Filmin konusu kadar yapımı da ilginç…
İki genç yönetmen, kafalarında oluşturdukları senaryo için köy köy dolaşarak öğretmen aramaktadırlar. Son durak Urfa’nın Siverek İlçesi’dir. Bir gün bir öğretmen evinin bahçesinde otururken görürler Emre’yi. Emre adeta yıkılmış bir haldedir. Oraya atanmayı hiç beklemiyordur.
O an aradıklarını bulduklarını fark ederler. Milli Eğitim’den, Kaymakamlıktan gerekli izni alırlar ve çekimlere başlarlar.
Aslında filmde oyuncu yoktur, herkes gerçektir. Zaten izlerken kamera sanki orada yokmuş gibi çekim yapıldığını görüyorsunuz. Çocuklar kameranın ne olduğunu bilmediklerinden rol yapmıyorlar, çok doğallar.
Onların bütün dikkati öğretmenlerinde, sınıftaki tek otorite olan Emre’de… Bütün çocuklar gibi, “Öğretmenimiz ne yapacak şimdi?” diye sürekli izliyorlar.
Öğretmen Emre de kamera önünde ve öğrencileri ile ilişkisinde çok doğal. Filmi izlerken onun yaşantısını hissediyorsunuz. Oradaymışsınız da olan biteni görüyormuşsunuz gibi. O köye, o sınıfa ilk Emre ile adım atıyormuşsunuz sanki.
Çok hoş diyaloglar var filmde: Öğretmenin hayatında ne sincap ne de ceviz görmüş çocuklara sincabın yediği ceviz hikâyesini okutması mesela…
Ufacık bir kızın tuvalete gidebilmek için izin almayı öğrenmesi, “Tuvalete gidebilir miyim?” diyebilmek için zar zor bir şeyler söylemesi gibi…
Film belgesel tadında; sımsıcak ve gerçekçi… Ülkemizde var olan bir durumu yalın, içten bir dille anlatıyor. Bazı gerçekleri bize hatırlatıyor…
Pek çok ödül almış olmasına rağmen bence hak ettiği değeri bulamamış bir film. Kaç sinemada gösterime girmiş olduğuna baktığınızda bunu anlayabiliyorsunuz. İnsanlar genelde aşk, polisiye, komedi konulu filmlere gitmeyi tercih ediyorlar. Türkiye’de belgesel kültürünün olmaması da etkili olmuştur sanırım.                                                                                                                  
Sonuç olarak; Kürtlerin de Türklerin de durup düşüneceği bir film yapılmış. Her iki tarafı da anlamaya yönelik bir film. Ancak iki tarafa da mesafeli… Ortada bir yerde…
Bugün Emre gibi pek çok öğretmen aynı sıkıntıyı yaşıyor. Titrek ellerle çekilen kuranın ardından daha önce yollarına düşmediği topraklara yol alıyorlar, yalnız ve yabancı olarak… Ve bir sınıf dolusu öğrencileriyle birlikte memleketimizin önde gelen sorununu aşmaya çalışıyorlar…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?