Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 21°C
Az Bulutlu
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Paz 22°C
Pts 26°C
Sal 27°C
Çar 23°C

TOZLU ALTIN KAFES

TOZLU ALTIN KAFES
5 Nisan 2012 15:51
A+
A-

Geçmişin kimi görünen, kimi görünmeyen gölgeleri arasında çevirdim sayfaları. Sanki bir kalbin çekmecelerini karıştırıyor gibiydim.
Altmışlı yılların İstanbul’unda kırık bir aşk hikâyesiydi bulduğum. O güzel şehir bu kez insanıyla, hayalleriyle, duygularıyla karşıma çıktı.
Düşünün: Direksiyonu kırıp, geri vitese alarak ilk gençliğinize doğru yola çıkıyorsunuz. Doğup büyüdüğünüz şehre uzun yıllar sonra varıyorsunuz, onu adeta yeniden buluyorsunuz.
Oysa yeniden bulduğunuzu düşündüğünüz şehirde hiçbir şey eskisi gibi değildir. Yaşadığınız şehir, sizin yaşadığınız o şehir değildir artık. Dostlarınız bir yerlere savrulmuştur. İlk aşkınız yoktur. Anneniz, babanız bir mezar taşında iki isim olmuştur…
Yüreğine derin bir çentik atmış olan ilk aşkı Ege ve yıllar sonra evlendiği Metin And anlatılmış satırlarda.
Yazar, kâh Galata’da bir kafenin terasından İstanbul’a bakarken gidiyor o günlere, kâh eski defterlerden okuyor yaşananları. Bir zaman önce yaşadığı şehri, sokakları, o kızı… O günleri, hikâyelerini, serüvenlerini…
On sekiz yaşındaki Nazlı ile tanışıyorsunuz. Genç kız, duygu ve anı dünyasında bir başlangıçtadır, ilk defa âşık olmuştur. Kalamış İskelesi pek çok şey fısıldar… Ege’yi, ona olan aşkını, duyduğu acıyı anlatmaya başlar…
Doksanlı yıllar… Çıkmaza giren bir evlilik… Eşinin tuhaf dünyası…
Üstünde nota defteri açık piyano, içinde ışık yanan gerçek bir kurukafa, hafiften çalan Mozart… Kitaplar, kasetler, duvardaki maskeler… Zengin bir dünyanın kapısını aralar kadın.
Ev fantastik, büyülü bir gerçekliktir. Alice gibi, Harikalar Diyarı’ndadır sanki. Gizemli şeyler sevdiğinden ilgisini çeker önceleri.
Adamın birikimini, ne çok şey yaşadığını, izlediğini, okuduğunu, görmüş olduğunu düşünür. Ancak kısa bir süre sonra durum değişir.
Hiçbir zaman “Evim” diyemediği bir evde yaşamaya başlar. Çok önceden kurulu bir dünyanın parçası olmuştur artık…
Farklı televizyonlardan aynı anda birkaç farklı şey izleyen, odadan odaya mektup yazan, sihirbazlık numaralarına ilgi duyan bir adam durur karşısında.
Bir erkeğin yaşlılık dünyasına doğru adım atmıştır…
Her yanından büyülerin, muskaların çıktığı, içinde birkaç dünyayı barındıran karmakarışık bir dünyadadır artık.
Eski perdeler, tozlu kadifeler, yerlere savrulmuş kâğıtlar, binlerce kitap, binlerce film… Her şey darmadağınıktır.
Nazlı Eray, o evde geçen yıllarını ve mevsimlerini ‘Tozlu Altın Kafes’ olarak nitelendirir.
‘Yaşlı Ejderha’ dediği eşi ile bu ‘Konuşan Ev’de, onunla ve eşyalar ile olan ilişkisini anlatır. Kitaplara dokunmasına izin verilmez. Yazı yazacak bir masası bile yoktur, küçük bir sehpayı kullanır. Psikolojik eziyet görmeye başlar. Kısa bir süre sonra bu renkli hapishaneden kaçıp kurtulmak ister.
Yetmişli yıllarda ölüme alıştığı hastane günlerini hatırlar ara sıra. Ona bakıcılık yapan Reşide Hanım sızıverir satır aralarına…
Hatıra defterlerine yazılmış, yaşanmış, değerlendirilmiş, yargılanmış bir hayattı, bir takım bellek parçalarıydı okuduklarım.
Çok eski yıllara ait ve artık unutulmuş şeylerdi. Ama belli ki derin izler bırakmıştı. O da bu izleri kâğıda dökmüş ‘Tozlu Altın Kafes’te. Kaleme alırken hikâyeleştirmiş. Gerçekleri bozmadan yeniden kurgulamış. Kendisini bir başkasına, adeta bir roman kahramanına dönüştürmüş.
Okurken renkler, insanlar, konuşmalar, duygular her şey canlanıyor gözünüzde. Bir zamanlar ne çok şey yaşanmış meğer. Oysa yazılanların hiçbiri yok şimdi. “Akmış gitmiş su gibi.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?