Dolar 32,6082
Euro 34,7866
Altın 2.492,14
BİST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 20°C
Az Bulutlu
Bursa
20°C
Az Bulutlu
Cum 17°C
Cts 22°C
Paz 21°C
Pts 23°C

O fotoğraf

O fotoğraf
12 Temmuz 2010 07:46
A+
A-

Sıradan bir gündü. Evde oturmuş albümlere bakıyordum.  Birden, bir fotoğraf beni yıllar öncesine götürdü.
Bir bahar akşamı çekilmişti. Ardımda kuğulu bir park dekoru uzanıyordu.
Özenle taranmış saçlarımın bir tutamı alnıma dökülmüştü. Beyaz eldivenli elimle çiçek desenli bir şemsiyeyi tutmuş, buruk bir ifadeyle gülümsemişim.
Yıllar öncesine ait bir fotoğraf. Arkasına bakıyorum. Babam yazmış: “Tokat, Mayıs 1979.”
Ne zaman baksam ‘ölümü’ hatırlatır bana. Ölüm ve bir bayram günü…
O yıl Dünya Çocuk Yılı ilan edilmişti. 23 Nisan’da Japon kızı olacaktım. Sevinçten uçuyordum.
Aylar öncesinden hazırlık başlamıştı bizim evde. Tokat gibi bir yerde ne imkânlar vardı ki ben Japon kızı olacaktım? Bırakın kıyafeti, Japon kıyafetli bir insan fotoğrafı bulmak bile meseleydi.
Anneciğim sağ olsun. Her şeyimi tamamlamıştı; kimonom, aynı kumaştan yapılan ayakkabılarım, peruğum, tacım…
Bayrama sadece iki gün kalmıştı. Zaman geçmek bilmiyordu. Akşam yemeği sonrası, Anadolu için geç bir saatte kapı çalındı. Alt kattaki komşu, sıkıntı içinde bir giriş yaptıktan sonra, “Anneniz aradı. Babanız… Hastaymış…” dedi anneme.
Ertesi gün apar topar ilk otobüsle İstanbul’a hareket ettik. Yolculuk beni endişelendiriyordu. Oysa evlerine gitmekten en çok hoşlandığım kişilerdi anneannem ve dedem.
İnsanlar nedense küçük hesapların ardına sığınıyorlar. Yol boyunca törene katılıp katılamayacağımı düşündüm durdum… Şimdi aklıma geldikçe utanç kaplar içimi. Bir çocukluk işte…
Annemin tahmini doğru çıkmıştı. Benimki de… Dedemi kaybetmiştik. Artık bayram mayram yoktu bana…
Çocukluğumun bu imgesini hep siyah-beyaz hatırlarım. Ondan çok az şey kaldı bana. Bunlar en canlı hatırladıklarım:
Dedemi hep hasır koltuğunda otururken hayal ederim. Sanırım erken çökmüştü vücudu, dermanı yoktu gezinecek.
Caddeye bakan yatak odasının köşesindeki o hasır koltukta otururdu bütün gün. “Asker adamın pek eşyası olmaz,” derdi. Bir somya, bir dolap ve hasır koltuklar…
Simsiyah saçlı, çökük yüzlü bir adamdı dedem. Hiç güldüğünü hatırlamıyorum. Az konuşur, herkese mesafeli davranırdı. İnsanların arasına pek çıkmazdı. Günlük gazeteleri okur, radyodan haberleri dinlerdi. Arada bir de dondurma yemeğe götürürdü beni.
Onu en son yaz tatilinde gördüğümü anımsadım. Şimdi ise yatak odasında yatıyordu. Buzlu camın arkasındaki karaltıdan böyle bir görüntü çıkarıyordum. Ölüm, “Hoş geldin,” dedi ilk defa.
Onu ertesi gün son yolculuğuna uğurladık. İlginçtir ki, yıllar sonra ikinci katıldığım cenaze de aynı camiden kalkmıştı.
Evde televizyon açılmadı uzunca bir müddet. Biz çocuklar komşu teyzeye gittik; oyalanalım diye televizyonu açtı. Hiç aklımdan çıkmaz, ‘Sihirli Flüt’ oynuyordu ekranda.
O yılların karanlığını yazmak belki de bu işe yarıyor. Artık pek bir işe yaramayan, ama çok şey ifade eden buluşmalara…
Esentepe’deki o ev durur hala. Japon kızı ve dedem, karanlıkta kayboldular…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?