Dolar 34,7784
Euro 36,7823
Altın 2.946,32
BİST 10.081,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 16°C
Hafif Yağmurlu
Bursa
16°C
Hafif Yağmurlu
Paz 20°C
Pts 20°C
Sal 14°C
Çar 12°C

“KİMSEN ÖYLE OL”

“KİMSEN ÖYLE OL”
29 Temmuz 2012 01:48
A+
A-

Yedi yaşınızdayken, şimdi elinize geçecek bir mektup yazsanız neler olurdu içinde? Şimdiki sizi ne derece etkilerdi?

Yıllar öncesinden kopup gelen, rengârenk boyanmış, bebekli, çiçekli mektuplar aldığınızı düşünün doğum gününüzde, “Sevgili Ben…” diye başlayan. Ne olmak istediğinizi ve verdiğiniz sözleri hatırlatan…

Çocukken hayal ettiğim pek çok şeyi gerçekleştirdiğimi düşünürdüm. Amerika’ya gitmek, Dünya’yı gezmek, bir iş kadını olmak… Ancak düşünüyorum da, yedi yaşındaki hayallerim bunlar değildi. Kim bilir belki bir prenses olmak, belki uzaya gitmek, belki de Heidi ile Alplerde yaşamaktı…

Sophie Marceau’nin başrolde oynadığı  ‘Aşka Fırsat Ver’ adlı film doğrusu çok etkiledi beni. İsminden anlaşıldığı gibi bir aşk filmi değil. Aksine derin izler bırakan insanı düşünmeye zorlayan duygusal komedi türünde bir Fransız yapımı.

Başarılı bir işkadını olan Margaret kırkıncı yaş gününde bir zarf alır. Emekli bir noterin getirdiği, içinde bir sürü mektubu içeren zarfa önce bir anlam veremez, ilgilenmez gözükür. Ancak sonra dayanamaz açar. Çiçek, böcek resimleri ile süslü mektupları okumaya başlar. Hayatının her noktasına hâkim başarılı bir kadın küçük bir kızın yazdığı bu mektuplar karşısında yenik düşmüştür.

“Sevgili Ben, her şeyden önce mutlu yıllar. Bugün yedi yaşıma basıyorum. Mantığın Yaşı’na. En mutlu doğum günüm; annem, babam ve küçük kardeşimle birlikteyim. Bu mektubu verdiğin sözleri ve ne olmak istediğini hatırlatmak için yazıyorum…”

Kadın, mektupları okudukça kendinden bile gizlediği anıları canlanır gözünde. Geçmişte yaptığı tüm seçimlerden şüphe duyar ve hayatını sorgulamaya başlar.

Çocukken hayal ettiği şeylerin tam zıttı olmuştur. Ne bir balina veterineri, ne bir azize, ne de bir düğün pastacısı olabilmiştir. Her dakikası kıymetli, kendine bile zaman ayıramayacak kadar yoğun çalışan, sevdiği şeyleri çoktan unutmuş bir iş kadını bulur karşısında…

Margaret hemen hiçbir şey hatırlamasa da henüz yedi yaşındayken, yazdığı mektupları 2010 yılında kendisine verilmek üzere biriktirdiği üç beş kuruşun karşılığında bir notere teslim etmiştir. Küçük kız için çok önemli olan mektuplar, zaman geçtikçe noter için de çok önemli hale gelmiştir.

Yaşlı adam, Margaret’e  “Kimsen öyle ol” diye öğütler ayrılırken. Kadın kendisi ile yüzleşir, küçük kızdan yardım ister, onu bırakmamasını söyler. Mektupların her biri anıların tozunu silkelemesine yardımcı olur. Çocukluk umutlarını, hayallerini şimdikilerle kıyaslar, hayat muhasebesi yapmaya başlar.

Bu süreçte çocukluk aşkının durağına da uğrar, Philibert’i bulur. “İnsanın rüyaları büyük olmalı ki onları gözden kaybetmesin,” der küçük kız. Çocukluk hayallerimizin bu yaşımızda ne kadarını yakalamış durumdayız, neredeyiz, kimlerle birlikteyiz? İnsan sormadan geçemiyor.

Elinde haciz kararı ile gelen haciz memurları, arkasından evi terk eden bir baba. Çocuklarına kol kanat geren bir anne. Küçük kız, peri masallarına inanmaz artık. Büyüdüğünün hayalini kurar.

Geçmişte yaşadığımız, o gün için çok mutsuz ve hüsran dolu bir olayın yıllar sonrasındaki mucizevi çözülüşü… Hangimiz boyumuzu aşan zorluklar karşısında büyümeyi istemedik ki? Birilerine kızıp paraya ya da kariyere önem vermedik mi? Güzel elbiseler giymek, güzel bir yaşam dilemedik mi? Hayatımızın kısa bir döneminde de olsa yalan söylemeye ve söylediğimiz yalanlara inanmaya başlamadık mı? İnsanlığa dönmek için çabalamadık mı? Kimi zaman tamamen kaybolmuşken, kendimizi özlemedik mi?

Hızla akan zamanda, her an bir koşturma içindeyim. Yapılacak işler, bitirilecek yaşlar, gidilecek yerler, tırmanılacak basamaklar bir türlü bitmiyor. Gözlerimi ovuşturup bir daha bakıyorum.

Kimi yolculuklarımın sebebi bu değil miydi? Bir zamanlar yaşadığım şehre, soluduğum, eve, okuluma, sevdiğim insanlara gitmek… Geçmişi değil kendimi özlüyordum aslında. Her ne kadar mükemmel bir çocukluk yaşamış olmasam da. Bulduğum izler gönderilmemiş rengârenk, çiçekli, böcekli mektuplar misali, hüzünle kaplı çikolata tadında…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?