Dolar 34,7784
Euro 36,7823
Altın 2.946,32
BİST 10.081,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 16°C
Yağmurlu
Bursa
16°C
Yağmurlu
Paz 19°C
Pts 19°C
Sal 14°C
Çar 10°C

Kâbus gibi bir gece

Kâbus gibi bir gece
19 Temmuz 2010 09:06
A+
A-

İzlediğim bir film beni sarmışsa uzun süre etkisinden kurtulamam artık. “Bunlar benim başıma gelse ne olurdu?”, “Kahramanın yerinde ben olsam ne yapardım?” gibi sorular üşüşür aklıma. Hele de bu bir korku filmiyse…
Yıllar önce ‘Otel’ isimli bir film seyretmiştim. Buradaki otel ardı ardına cinayetlerin işlendiği bir binaydı.  Bir gözüm kapalı seyrettiğim vahşet sahnelerini hala zihnimi yalayan ürpertisiyle anımsarım. Sonrasında ise Amerika’da kaldığım o oteli…
Amerika seyahatim esnasında Orlando’dan Miami’ye gitmiştim. Otobüsten iner inmez sağanak yağış başlamıştı. Kalacak yer arıyordum. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur yüzünden yürümem neredeyse imkânsız hale gelmişti. Bilmediğim bir ülkede olumsuz hava şartları oldum olası korkutur beni.
Hava kararmak üzereydi. Yolun kenarında bir otel tabelası gördüm. Nihayetinde geceyi geçirecek bir yer bulmuştum.
Dış görünüşü itibariyle düzgün sayılırdı. Düzgün olmasa ne fark edecekti, seçme şansım yoktu zaten. Sıcak ve kuru bir yere başımı sokmaktı arzum. Yürüyecek dermanım kalmamıştı.
Resepsiyona vardım. Oracıkta oturan suratsız adama oda istediğimi söyledim. Geceliği yetmiş dolarmış. On beş dolar da depozito. Seyahatim sırasında kaldığım yerlere göre pahalıydı. Yapacak bir şey yoktu. Bir an önce yatıp uyumayı hayal ediyordum. Odayı görmeden parayı ödedim, on üç numara yazılı anahtarı aldım.
Sayılara takılmam genelde. Ancak odanın kapısını açtığımda on üç rakamı kendini hissettiriyordu. O an büyük bir hata yaptığımı anladım.
Aslında görünürde fena sayılmazdı; eksik bir şey yok gibiydi. Ancak! Pencereler…
Pencere demirleri, eğilip bükülmüştü. Sanki birisi zorlamıştı. Bir insanın gücü buna yetebilir miydi? Yoksa bir orangutan işi miydi? “Saçmalama,” dedim. Mutlaka açıklayıcı bir sebebi olmalıydı…
Hele perdeler!.. Birisi sanki asılmışçasına büyük yırtıklar oluşmuştu. Ya da makasla kesilmişti. Burada ne olmuştu böyle?!..
Başka bir oda için şansımı denemek üzere resepsiyona gittim. Adam beni görmekten memnun olmamış gibiydi. “Odaya ne olmuş?” diye sordum. Sakinlikle cevapladı. Tüm içtenliğiyle beğenmediysem kalmayabileceğimi, ancak parayı iade edemeyeceğini belirtti. Yine de hizmette kusur etmedi. İki oda daha gösterdi. Onlar da farklı değildi.
Bu durum hiç hoşuma gitmemişti. Görünürde kalınabilecek başka bir yer yoktu. Üstelik yağış tüm şiddetiyle devam ediyordu, gök gürültüsü, şimşek çakması da cabası… Maalesef hava da kararmıştı.
Odama döndüm. Endişeyle etrafı incelemeye başladım. Oldukça kasvetli mekânı, yorgun mobilyalar daha da kasvetli bir hale getirmişti.
Kafam biraz olsun dağılır diye televizyonu açtım. Açmaz olaydım. Hangi kanalı çevirsem bir cinayet haberi veriyordu. Koca bir surat ekrana geliyor, altında, ‘Aranıyor’ yazıyordu. Üstelik hiç biri yakalanmamıştı. Hemen kapattım.
Nerdeyse odanın içinde adım atamayacak kadar korkmuştum. “İyi ki bu alarmları getirmişim yanımda,” diye düşündüm.  Üç adet Çin malı kapı alarmını endişe ettiğim noktalara yerleştirdim. Valizi de kapının arkasına… Ne işe yarayacaksa artık?
O an film geldi aklıma ve bir gözüm kapalı seyrettiğim seri cinayetler… Başka da bir şey gelmiyordu gözümün önüne. “Kızım sen istedin, çok severek izlemiştin filmi, istediğin adrenalin olsun, al sana adrenalin,” dedim içimden. Sanki bir bilet almıştım Otel filmine de… Yetmiş dolara bilet… Üstelik başrolde oynuyorsun. Gerçi figüran olarak ölmek de vardı bu işin sonunda ya…
Yatıp uyumak en iyisiydi. Üstümle uzandım yatağa, bir an önce uyursam sabah daha çabuk olacak, erkenden kaçıp kurtulacaktım bu izbe yerden.
Uyumak öyle kolay olmadı tabii ki… Yerin, göğün sesi yetmiyormuş gibi pencerenin altında ne tür bir hayvan varsa bilemiyorum mızıklayıp duruyordu. Bir de banyodan gelen, uzun aralarla damlayan suyun sesi… Gerçekten sinir bozucuydu.
Buna rağmen uykuya yenik düşmüşüm. Ne kadar süre geçti hatırlamıyorum, büyük bir gürültüyle uyandım. Çok yakın bir yerde cam çerçeve inmişti ve inmeye devam ediyordu. Sanki birisi sağa sola bir şey atıyordu. Ve geceyi yırtan bir kadın sesi… Bir adamla tartışıyor ya da dövüşüyordu.
Böyle anlarda insanlar korkar değil mi? Ben o ana kadar yeterince korkmuş olsam gerek, korkmak ne kelime, krize yakalanmışçasına gülmeye başladım. Şimdi daha iyi anlıyordum: Kapıdan girerken onca parayı niye vermiştim? Bu odaların hali niye böyleydi? Suratsız adam neden suratsızdı? gibi merak ettiğim her şeyin cevabını bulmuştum. İşte buna gülüyordum.
Silah sesleri de gelir diye bekledim ancak polisin siren sesi, azalan bağrışmalar ile gecenin sessizliğine karıştı. Kâbus gibi bir geceydi… Uyuyup kalmışım. Yağmur kesilmiş.
Gün ağarırken tasımı tarağımı topladım, kaçar adım çıktım yola. Sonra öğrendim ki Miami’deki Biscayne denen muhit en çok cinayet işlenen yerlerden biriymiş.
Sonra sonra başka ülkeler, başka şehirler, tabii başka otel odaları deldi yılları… Ancak bir daha bir filmi yaşamak mı? Hayır!..

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?