İyi ki varsın Ahtapot Poul…
Ahtapot Poul dünyalım, bildiğin maç sonuçlarıyla imdadına yetiştiğin iddiacılardan başka, bana da yardımın oldu bu hafta…
İlaç gibi geldin, kimsenin ekonomik, siyasi, sportif, cinsel ve dinsel konularına dokunamadığım bir zamanda…
Sen olmasa idin gerçekten sıkışmıştım konu bulmakta yaz sıcağı ya da bardaktan boşanan yağmur arasında…
Tam havadan sudan, uçan kuştan esen yelden bahsetmeye karar vermişken yeni bir ufuk açtın…
Sadece havadan, sudan, yelden bahsetmeyecektim elbette…
Söylediğimde inanamayacağınız konular da olacaktı…
Örneğin rüzgar estiğinde ağaçların dalları kıpırdıyor sağa sola diyecektim tıpkı menfaatleri için hareket edenler gibi sola, bilhassa sağa…
Gündüzleri arılar, kelebekler uçuşuyor çiçeklerin üzerinde diyecektim tıpkı rahmetli Özal’ın döneminde bal peteği resmi yapılan ülkemin üzerinde hala bitmeyen balı yemek için gezinen, armudun da iyisini sevenler gibi…
Neyse tekrar gelelim Ahtapot Poul’e…
Hele bir de Almanya’nın üçüncülüğü, İspanya’nın şampiyonluğu tahminleri de tutarsa var ya…
Yazımı yazdığım şu an itibariyle sonuçlar bilinmiyor tabi ki…
Ancak Poul’un yanılması en büyük dileğim elbette…
Yanılmaz ise bana yine iş çıkacak, tam da yaşantımı rölantiye alıp, kimsenin etlisine, sütlüsüne, bilhassa dünyayı algılama ( daha doğrusu algılayamama ) içgüdülerine kafayı takmamaya karar vermişken…
Tanrının yüceliği ve ululuğu konusunda hiçbir endişem olmamasına, hatta onu bulmaya çalışan biri olmama rağmen doğaüstü denilen konulara hep temkinli yaklaşmışımdır…
Ahtapot Poul’ün son iki tahmini de tutarsa haftaya beni bulamazsanız önce Telli Baba’ya sonra Eyüp Sultan’a bakın…
Haa, bakın deyince aklıma geldi…
Çevresinde olup bitene bakınan insanlardan da bahsedecektim…
Onlara bakar kör de denilir, bakan ama görmeyen anlamında…
Yalnızca Başkent’lerde de yaşamazlar üstelik…
Hepimiz bakanız, ya görmeyen ya da trene…