Dolar 34,2283
Euro 37,3270
Altın 2.935,90
BİST 8.860,30
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 22°C
Az Bulutlu
Bursa
22°C
Az Bulutlu
Çar 16°C
Per 16°C
Cum 17°C
Cts 18°C

Bölünme

Bölünme
4 Mart 2015 20:09
A+
A-

Siyasal İslamcılık ve etnik bölücülükle mücadelede hiçbir zaman boş vermişliğe yer yoktur. Bu iki konu da toplumun bütünlüğünü bozan, bağımsızlığına balta vuran gelişmelerin ortak adıdır.
İslam’ı kullanarak yazılan ve yapılanlar on yıllardır ortada duruyorken; dindarlıkla dinciliği ayıramıyor oluşumuz tüm bu geri-gelişmelere zemin oluşturuyor. Ayırt edemediğimizden ki, halen günümüzde dinsel gericilik adına her şey yapılmakta, her yol denenmektedir: Durmadan, düşünmeden, bilmeden..

Ülkemizdeki neredeyse belli başlı tüm sorunların ana nedeni aslında bu iki konudan dolayı meydana gelmekte ve olumsuzluğunu korumakta; hem İslam’ı siyasallaştırmak ve bu yönde kullanmak hem de etnik bölücülük buna paralel işlemektedir.

Siyasal İslam ve dinsel gericiliğin önlenmesinde izlenen yol ve takınılan tutum belli ki dün olduğu gibi bugün de yanlış ve eksikliklerle doludur. Zaten halkın bu meseleler ve din konu edilerek istismarı; durmadan, düşünmeden, araştırmadan dinlemek ve uygulamak yüzünden oluyor.
Bu tehlikeyi önlemek, yayılmasına izin vermemek için karşısında duran kişilerin de kendilerini donatmak durumunda olduklarını bilmeleri gerekmektedir.

Görülüyor ki, siyasal dinci söylemler, dünyanın her yerinde sadece yüzyıllar boyu ülkeleri yıkma ve sömürü yolu olmuştur. Bu politikalar, içinde bulunulan zamandaki uygarlık seviyesini, yönetim biçimlerini dinsel söylevlerle, aslı astarı olmayan dinsel –olmayan- gerçeklerle günden güne geriye sürüklemek içindir.

Batılı ülkelerce desteklenen, planlanan uygulanan ya da uygulatılan bu politikalar karşısında altmış altmış beş yıldır yapıldığı gibi emperyalist karşıtı söylevler yapıp Siyasal İslam’a sarılmak olmaz. Bu ikisi de neredeyse aynı olgudur.
Fakat, şu bir gerçektir ki; yanlış yönlendirilen, kandırılan, inançları istismar edilenleri aydınlatmak da bilgisizce yapılırsa karşı olduğumuz kişilerle bizi aynı duruma sokar.
Örneklendirecek olursak; ateist olan Lenin bile, insanların dinsel duygularını incitmenin toplumda bağnazlığı artıracağının farkındaydı. Şöyle ki; “Dinsel ön yargılarla savaşırken son derece dikkatli olmalıyız; kimileri dinsel duyguları inciterek bu savaşımda çok zarara yol açıyorlar. Savaşımı aşırı sertleştirmekle yalnızca halkların öfkesini uyandırabiliriz: böylece savaşım yöntemleri, halkın mezheplere bölünmesinin sürmesine vesile olur… İnsanların dinsel duygularını incitmekten kaçınmaya dikkat etmek gerekir; çünkü bu yalnızca dinsel bağnazlığın artmasına yarar..” V.İ.Lenin
Şu durumda; ateist bir lider olan Lenin farklı düşünceler ve politikalar yürütürken bile, insanlara nasıl yaklaşılırsa nasıl sonuç doğuracağını bu şekilde belirtiyorken; bizler, insanların istismar edilmeden sadece vicdanları için, kalben, inanç gereği Tanrı huzurunda hesap vereceğimize inanarak ama bunu sömürülmeden yapmak gerektiğini anlatmanın yolunun, kışkırtmak olmadığını bilmemiz gerekir.

Ülkeyi bölmek isteyen Batılı ülkeler ve ABD’yi Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki yöntemleriyle, bu güçlerin çelişkilerinden yararlanarak yapmak gerektiği gerçeğini artık anlamalıyız.
Dikkat edecek olursak, aydın yazarların bir kısmının yaptığı uyarıların ne denli önemli ve gerekli olduğu, bunun yanı sıra gericilik savaşında izlenecek yolun oldu-bitti kısalığında olamayacağı anlaşılacaktır. Bahsettiğimiz gericilik ve bunun beraberinde getirmiş olduğu ön yargılar kafalara yüzyıllardır işlenmektedir.
Çoğu zaman sistematik olarak yürütülen bu gericilik harekatının oluşturduğu ön yargı ve düşünceler asla kısa sürede giderilemez. Sadece ve sadece sloganlı yürüyüşlerle olmayacağı gibi; araştırarak gerçekleri bulmak ve bunları da geçmişten dersler alarak halka sunmak gerekiyor. Dinsel inançlar göz ardı edilmeden fakat gerçek dinsel gerçekliklerle hareket edilmelidir.

Kutsal inanç ve miraslara ilgiyi kaybetmeden, bu inanç ve mirasları aydın olmayan kişilerin tekeline bırakmadan hareket şarttır. Saptırıcı, akıl yoksunu düşüncelerle bugünlere gelindiyse, bunun tersiyle aydınlanma devrimi yapılabilir. Din istismarcılarının saptırmaları, yanlış yönlendirmeleri toplumda hep kırılmalar hep bölünmeler oluşturmuştur, günümüzde de buna devam edilmektedir. Aslı-astarı olmayan düşünceler ve inançlar benimsetilmiş, kulaktan dolma ve gerçekliği olmayan hikayeler oluşturulmuş ve asılsız tarihler yazılmıştır.
Evet, günümüzde de bu aynen yapılmaktadır. Bunların bütünü; inanç çöküntüsünün ana nedenidir.
Din ağaları, saptırıcıları, artık ne derseniz deyin.
Kur’an üzerinde düşünmeden yapılan bu aktarma ve saptırmalar aynı şekilde Kur’an üzerinde düşünmeden inanışa dönüşmüştür. Toplumun, ülkenin, tam bağımsızlığın ilk yolu bu bağnazlığı, bu din saptırmasını bu kişilerin elinden almaktan geçer.

Geçmişten ders almadan ilerlenince her zaman geçmişin hataları tekrarlanacaktır. Toplumu, bilinçli olarak din konusunda, tarih konusunda, ulusal kahramanlar konusunda yanlış bilgilendirmek ve yönlendirmek dine ihanettir, halka ihanettir, Hakk’a ihanettir ve ihanet elbet karşılığını bulacaktır.

***
Konu dışı iki not:

Yüksek Askeri Şura: Yasaya göre terfi, tayin, süre uzatma işlerini yürütür. Yalnız barış zamanlarında görev yapmak üzere kurulmuştur. (1) Yüksek Askeri Şura sadece savaş halinde devreden çıkar. Savaş halinde Şura’nın tüm yetkileri yasa uyarınca tek başına  Genel Kurmay Başkanı’na geçer.(2)

Savaş hali ilan etme yetkisi: Anayasa’nın 92. maddesine göre T.B.M.M.’dedir. Fakat salt çoğunluk değil, milletvekillerinin üçte ikisinin evet demesi gerekir. 1991 senesinde Turgut Özal bu yöntemle savaş hali ilan etme yetkisini bir oylamayla Meclis’ten Hükümet’e devretmiştir.

1. 26/07/1972 tarihli ve 14257 sayılı Resmi Gazete
2. 10/08/1967 tarihli ve 12670 sayılı Resmi Gazete

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?