Dolar 32,3277
Euro 35,1006
Altın 2.305,35
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 24°C
Az Bulutlu
Bursa
24°C
Az Bulutlu
Cum 26°C
Cts 27°C
Paz 27°C
Pts 29°C

BİR KLASİK, “KADININ ADI YOK”

BİR KLASİK, “KADININ ADI YOK”
18 Eylül 2012 10:48
A+
A-

Feminist yazar Duygu Asena “Kadının Adı Yok” adlı romanında bir kadının kimlik arayışını konu edinir. Yazaranlatıcı, yıllar sonra kendi yaşam öyküsüne döner. Kadının kimlik arayışıdır onu geçmişe döndüren.

Kitap, ilk defa 1987 yılında yayımlandığında kırk baskı yapmıştı. Aynı yıl Nokta dergisinin düzenlediği “Doruktakiler” yarışmasında ve Boğaziçi Üniversitesi’nden yedi bin öğrencinin katıldığı en başarılı kitap seçiminde en fazla oyu alarak yılın kitabı seçilmişti. Ne var ki sonrasında küçüklere zararlı yayın ilan edilerek poşet içinde satılmaya başlamıştı. Birilerine ters gelmiş olmalıydı.

O dönemde Türk edebiyatında kadın teması belli kalıplar, klişelerde sunulurdu. Kadının bastırılmışlığını ilk defa bu kadar yüksek sesle söyleyen birisi çıkmıştı. Yazdıkları çoğu kadının içinde bulunduğu durumun bir özetiydi aslında. O bunu yüzümüze vurmuştu.

Farklı bir kahramanla buluşmuştum. Yaşamın, mutluluğun anlamını sorgulayan bir kadın çıkmıştı karşıma. O güne kadar hiç düşünmemiştim: Bir ev mi, bir çocuk mu insanı mutlu kılar? Evlilik midir bir evin yuva olmasını sağlayan?

Dört duvar arasına tıkılmış, birbirine yabancılaşmış, konuşacak konusu olmayan insanların birlikteliği mi? Bir kurallar cenderesi mi?

Çoğalıp giden acabalar, iç sıkıntıları, yürek çarpıntıları arasında geçip gider yıllar, arayışlarıyla, eksiklikleriyle… En kötüsü ise bırakıp gidememektir…

Kolay değil tabii. Kendine inanan, güvenen kadın olmak.  Ne istediğini bilmek. Yaşayacağım, daha çok şey öğreneceğim, savaşacağım demek, kendine ihanet etmemek…

Ama toplumda bir gereksinime dönüşmüş kadının isminin eşle anılması. Aynı şeylerden hoşlanmalı, aynı düşüncelere sahip olmalı ki adı eş olsun… Kökenimizin, aidiyetimizin, kimliğimizin adeta ayrılmaz bir parçası olsun…

Bu alt başlıklar romanın dokusunu oluşturmuş. Öne çıkan ise kadın öyküleri.

Asena, Türkiye’deki kadına bakışı gözler önüne seriyor. Bir kadının çocukluk dönemlerine uzanan öyküsünün son yıllarını eksen alıyor.

Romanı okurken sık sık kendi aile öyküme dönmeden edemedim. Öyle ki anlatılan öykü aslında pek çok kadının öyküsüydü. Baba evinin baskısından kurtulmak için yapılan evlilikler. Ve tüm hayallerin uçup gitmesi, özgürlük, para kazanmak, eğlenmek gibi…

Annemin, anneannemin hayatları aklıma geldi, bir şeyleri birileri için yürütmekle görevli gibiydiler. Pek çok kadın gibi… Söyleseniz mutsuz olacaklar. Gidemeyecekler ki, gidecek bir yerleri yoktu ki…

Bazen bir kitap bir fotoğraftan daha net hatırlatır yaşamı. Yaşanmışlıkları, tanıklıkları okuyarak roman kahramanında yaşarsınız bir kez daha.

On altı yaşındayken annemin arkadaşı Gülten Teyze’nin kütüphanesinden alıp okumuştum. Gülten Teyze ‘de ikinci bir Duygu Asena’ydı gözümde. Annemden farklı, kariyer peşinde koşan, özgür kadın modeli…

Daha iyi anlayacak yaşa geldiğimde bir daha okudum. Bu kez daha derin düşüncelere sevk etmişti. Ve son olarak geçen hafta… Her okuyuşumda ayrı bir keyif duydum. “Benim kitabım” diyeceğim türden.

Sevmek miydi insanı bağımlı kılan şey? Kısıtlanmak mı insanı sevgiye iten? Bunları düşünürken özgürlüğün bedeli bu mu? Demeden de geçemedim. Bu yalnızlık mı? Özgür ve bağımsız olmak için bir canlı, bir tek canlı olmamalı mı insanın yaşamında?

Kendi paranla satın aldığın evde oturmak özgürlük. İstediğin yemeği yiyip, istediğin müziği dinlemek özgürlük. Canın istediği zaman sokağa çıkıp dilediğin gibi giyinmek özgürlük… Maddi anlamda birilerine bağımlı olmak zorunda kalmamak özgürlük… Sevginin ve saygının bittiği yerde evliliği de noktalayabilmek özgürlük…

YORUMLAR

  1. Colorfuldream dedi ki:

    Merhaba,
    Ben de bu kitabı bir Uluslararası Bakalorya öğrencisi olduğum için okumak zorunda kaldım ama Kadının Adı Yok diğer kitaplardan çok daha farklı oldu gözümde. İlk defa ödev olarak verilen bir kitabı bitirmem gerektiği için değil kendim çok istediğim için çok kısa sürede bitirdim. Bitirdiğimde keşke bitmeseydi diyerek gözyaşlarıma hakim olamadım. Kitabı okurken ben de kitaptaki ana karakterle birlikte yaşadım bütün olayları. Kendi hayatımla, yaşadıklarımla örtüştürdüm çoğu şeyi ve aklımdaki çoğu soruya cevap buldum bu kitapla. Hatta bir gün karşılaştığım bir durum karşısında karşımdaki erkeğe ‘hayır’ diyip, kadının ezilmemesi gerektiğine, kadının gücüne inanan biri olduğumu farkettiğimde anladım bu kitabın hayatımı nasıl da değiştirdiğini. Artık kim ne derse desin, toplumumuzun yarattığı saçma sapan, bizleri kültür diyerek kandırdıkları ama aslında kültürümüzle hiçbir alakası olmayan inançlara kulak asmayıp inanıyorum! ‘Güçlü olmalısınız’ diyor ya hani Duygu Asena, Evet güçlü olmalıyız ve kadına karşı olan, kadın-erkek eşitliğine aykırı olan her şeye dur demek için uğraşmalıyız. En azından en yakınlarımızı uyararak, gerçeklerini görmelerini sağlamalıyız ki bizden hiçbir farkı olmayan erkekler de gerçeği anlayabilsinler!

Mesaj gönder
1
Merhaba
Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?